ÇAY TARIMININ SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Türkiye ve bölge ekonomisine önemli katkıları olan çay tarımı dünyada 40 ülkede yapılmaktadır. Ancak bu ülkelerin arasında 15 ülkenin üretimi oldukça azdır. Çay bitkisinin yetişme ekolojisi dünyanın 43 derece kuzey ve 27 derece güney enlemleri arasındadır.

19 Ağustos 2023 - 14:35 - Güncelleme: 19 Ağustos 2023 - 14:37
Demek oluyor ki Türkiye’de çay bölgesi olan Doğu Karadeniz bölgesi dünyada çay yetiştirilen alanların en kuzeyinde yer almaktadır. Bu sebeple bu bölgede çay üretimi iklim olarak birazda zorlama ile yapılmaktadır.
Çay üretiminde dünyanın önde gelen ülkeleri olan Hindistan, Çin, Sri-Lanka, Kenya gibi ülkelerde yılın her mevsiminde çay hasadı yapılmakta olup, bir dekar araziden yılda 4 tona yakın yaş çay ürünü alınabilmektedir. Halbuki Türkiye’de aynı kalite de olmamakla birlikte dekardan ancak 900 kg yaş çay ürünü alınabilmektedir. Gayet tabidir ki bu düşük verim sebebiyle üretim maliyetimiz söz konusu bu ülkelerdeki üretim maliyetlerinden daha yüksek olmaktadır. Bu sebeple daha başlangıçta bu ülkelerle rekabet etme şansımızın olmadığı görülmektedir. Her şeye rağmen Türkiye, dünya çay üretiminde Hindistan, Çin, Sri-Lanka, Kenya ve Endonezya’dan sonra altıncı sırayı almaktadır.
Çay konusu bölgenin tek geçim kaynağı olması sebebiyle oldukça hassas bir konudur. Bu konuya girmeden önce bir temel kavram üzerinde anlaşmak gerekir. Bu da; çay ürünü ekonomik bir ürünmüdür? yoksa sosyal bir ürünümüdür? Ekonomik bir üründür görüşünü benimseyenlere göre, mademki ekonomik bir üründür o halde ekonomik olarak işletilmelidir denilmiştir. Bu düşünceden hareketle 1994 yılında çıkarılan 4046 sayılı kanun’un 35/a maddesi gereğince “Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü” (çay-kur) iktisadi devlet teşekkülü (İDT) statüsüne alınmıştır. 233 sayılı KHK gereğince kârlı ve verimli bir şekilde işletilmesi öngörülmüştür. Ancak sonuç beklendiği gibi olmamış, çay-kur o yıldan günümüze kadar her yıl bilançosunu giderek artan zararlarla kapatmıştır.
Diğer bir görüş, çay ürününün sosyal bir ürün olduğunu kabul eden görüştür. Buna göre; çay bölgesinde yaklaşık 780 bin dekar alanda yaklaşık 210 bin aile çay tarımı ile uğraşarak geçimini temin etmeye çalışmaktadır.
Ayrıca, gerek özel sektörde gerekse çay-kur’da çay işçisi olarak çalışan yaklaşık 20 bin kişi istihdam imkanı bularak geçimini sağlamaktadır. Doğrudan ve dolaylı olarak çay bölgesindeki bütün insanlar bu sektörden ekmek yemektedir. Bir an çay tarımının terk edildiğini düşünürsek, bölgedeki insanların birçoğu büyük kentlere göç ederek, o kentlerin varoşlarında bazı sosyal sorunların yaratılmasına sebep olacaklardır.
Bölge insanının bölgede tutulmasını sağlamak, sorunları yerinde çözmek için çay ürününü sosyal bir ürün olarak görmek ve değerlendirmek gerekir diyen bir görüş bulunmaktadır.
Çayın ve çay bölgesinde yaşayan insanların sorunlarının sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için izah etmeye çalıştığımız bu iki temel tercihten birinin yapılması gerekli görülmektedir.
Bölgede çay sanayi ağırlığını çay-kur’un taşıdığı bir yapılanma üzerine kurulmuştur. Ancak, 2023 yılı itibariyle kuru çay üreten yaklaşık 300 adet özel sektör işletmesinin bulunduğunu da söylemek mümkündür. Bölge’de çay-kur, başta Rize, Trabzon ve Artvin olmak üzere 46 adet yaş çay işleme fabrikası, 3 adet çay paketleme fabrikası, 9 adet pazarlama bölge müdürlüğü, ana tamir fabrikası ve çay araştırma enstitüsü şeklinde organize olmuştur.
Çay üreticisinin birçok sorunu bulunmakla birlikte iki temel sorunun çözümü büyük önem taşımaktadır.
Bölgedeki çay işletmeleri medeni kanunumuzdaki miras hükümleri sebebiyle gittikçe parçalanarak küçülmektedir. Bu sebeple mevcut çaylıklar üretici için geçim kaynağı olmaktan çıkmaktadır. Diğer taraftan ortalama bir ailenin geçinebilmesi için 10-15 dekar arasında bir çaylığa sahip olması gerekmektedir. Bu duruma göre toplam çay işletmelerinin ancak %10’u geçinebilecek arazi büyüklüğüne sahiptir.
Çaylıklar her geçen yıl veraset yoluyla parçalanmaya devam etmektedir. Mevcut çaylığı ile geçinemeyen aileler ya başka şehirlere göç etmekte ya da uğraşmaya değer bulmadığından çaylığını “yarıcı” ya vermektedir.
Çay işletmelerinin ekonomik büyüklüğünün korunması ve parçalanan işletmelerin ekonomik büyüklüğe kavuşturulması için gerekli tedbirlerin alınması önemli görülmektedir. Sorunun çözümü için dünyanın çeşitli ülkelerinde bizim bünyemize en uygun olanını seçip uygulamak mümkündür.
Temel sorunların ikincisi ise; çay plantasyonlarının başlangıçta değişik menşeyli tohumlarla tesis edilmesi genetik yapısı çok karışık olan çaylıkların meydana gelmesine neden olmuştur.
Söz konusu çaylıklar zaman içinde iyice dejenere olarak verimliliklerini kaybetmişlerdir.
Diğer taraftan makasla yapılan hasatlar sonucunda sürgün gözleri yok edildiğinden bitki daha da çok yozlaşıp çalılaşmaktadır. Bölgedeki mevcut çaylıkların büyük bir çoğunluğu belirtilen sebeple yozlaşarak verimliliklerini kaybetmiş durumdadır.
Çay tarımı gelişmiş olan ülkelerde, aynı ekolojik isteğe sahip, genetik yönden yüksek verimli çeşitler seçilerek çelikle tesisler kurulmakta olup, son derece homojen çay bahçeleri oluşturulmaktadır. Bu şekilde tekniğine uygun tesis edilen bahçelerde makas veya gelişmiş makinelerle hasat yapılarak maliyetinin düşürülmesi sağlanabilmektedir.
Oldukça zor ve masraflı olduğu bilinmesine rağmen Türkiye çaylıklarının kurtuluşu için bir program çerçevesinde çaylıkların genetik yönden yüksek verimli çeliklerle yenilenmesi önemli görülmektedir.
Çay sanayinin sorunlarına gelince; bu sorunları üç grupta toplamak mümkündür. Bunlar; hammaddeden kaynaklanan sorunlar, uygulanmakta olan teknolojiden kaynaklanan sorunlar ve işletmecilikten kaynaklanan sorunlardır.
Üretilen kuru çayın kalitesi, üretimde hammadde olarak kullanılan yaş yaprağın kalitesi ile doğrudan ilgilidir.
Türkiye’de yaş çay yaprağı üç sürgün döneminde hasat edilmektedir. Ancak yaprak kalitesi olarak sadece birinci sürgün döneminde hasat edilen yaş yaprağın kalitesi vasata yakın durumdadır. Diğer sürgün dönemlerinde yaprak kalitesi gittikçe kötüleşmektedir. Türk çayının hammaddesi olan yaş yaprakta selüloz oranı yüksek, su oranı düşük olduğundan bu durum kuru çayın kalitesine olumsuz olarak yansımaktadır.
Kuru çayda kalite değerlerini ekstrakt, volüm ve randıman olarak sıralamak mümkündür. Ekstrakt; çayda deme geçen madde miktarıdır. Türk çayının ekstrakt yönünden en yüksek olan 32 değeri, dünya çay standardının en alt değeri olarak bilinmektedir. Volüm ise birim ağırlıktaki kuru çayın hacmidir. Çay kalitesi düşük olduğundan Türk çayının volümü yüksektir. Bu sebeple, paketleme fabrikalarında yapılan harmanlarda 100 gr. ağırlığındaki pakete çayı sığdırabilmek için %14 oranında toz çay karıştırmak zorunludur. Kuru çaydaki toz çay oranının yüksekliği demlenen çayın bulanık görünmesine sebep olduğundan bir olumsuzluk göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Kuru çay üretiminde kullanılmakta olan teknoloji oldukça eskidir. Daha önceki yıllarda soldurma ve fermantasyon ünitelerindeki birçok iş insan gücü ile yapıldığından işçilik maliyetleri çok yüksek oluyordu. Ancak son yıllarda hemen hemen bütün fabrikalarda soldurma ve fermentasyon ünitelerinde otomasyona geçildiğinden önemli ölçüde iş gücü tasarrufu sağlanmıştır. Buna rağmen çalışmakta olan işçi sayısında bir azaltmaya gidilmemiştir. Fabrikaların donanımları gereği her fabrikada aynı kalitede homojen üretim yapılması mümkün değildir. Öncelikle kaliteli bir imalat için homojen bir ısı temini zorunludur. Yakıt sistemlerinin buna göre düzenlenmesi gerekli görülmektedir.
Teşekküle bağlı fabrikalar, yaş yaprak üretim sahasında dengeli ve üretime oranlı bir şekilde dağılım göstermemektedir. Fabrikaların birçoğu Rize il merkezine yakın yerlerde kurulmuştur. Bilindiği gibi mübaya edilen yaş çay yaprağı günlük işlenmek zorundadır. Bu nedenle kampanya döneminde kapasitesi az olan fabrikalardan ürün akışının fazla olması halinde diğer fabrikalara aktarma yapılmaktadır. Söz konusu aktarmalar maliyetlerin yükselmesine neden olmaktadır. Alım programlarının daha iyi yapılması halinde aktarmaların asgariye çekilmesi mümkün görülmektedir. Ayrıca teşekkülün aktarma külfetinden kurtulabilmesi için, aktarma alan fabrikalardaki kapasite fazlası fırın, soldurma, kıvırma ünitelerinin, fiziki mekanları uygun olan ve aktarma veren fabrikalara nakledilip, monte edilmesi önemli görülmektedir.
Çay sanayinin sorunları içinde en önemlisi ve çok boyutlu olanı işletmecilik sorunudur. Çay-Kur’un işletmecilikteki en önemli sorunlarını, kaynak yetersizliği, stoklar ve pazarlama olarak sıralamak mümkündür. Teşekkül yıllardan beri kaynak ihtiyacını ya yüksek faizle borçlanarak piyasadan, yada sermaye artışına giderek karşılamaya çalışmıştır. Bu sürdürülebilir bir durum değildir.
Çay sanayinde en fazla 6 ay üretim yapılmaktadır. Üretim yapılamayan sürelerde ise satış yoluyla stoklarda azalma olmakta, sonra da yeni üretimle stoklar yine artmaktadır. Stokların nakde dönüşmesi üretimden 6 ay sonra mümkün olmaktadır. Ancak üretim fazlalığı nedeniyle de stokların tamamının eritilmesi mümkün olmamaktadır.
Çay-Kur üretmiş olduğu çayların pazarlamasında ciddi sorunlar yaşamaktadır. Ancak satışların artırılması için gösterilen çabaların da sonuç vermediği görülmektedir. Çay bölgesinin sorunları elbette çaydan ibaret değildir. Bundan böyle bölgenin geçim kaynağı olarak sadece çay üretimini de göstermek mümkün değildir. Yıllardan beri uygulanmakta olan yanlış destekleme politikaları sebebiyle çay bitkisi narenciye ve kızılağaç alanlarını yok ederek genişlemeye devam etmiştir. Halbuki daha önceki yıllarda Rize İli satsuma türü mandarin üretimiyle tanınıyordu. Son yıllarda kivi üretimi etkili olmaya başlamıştır. Çayın alternatifi olan kızılağaç, kivi ve narenciye yetiştiriciliği desteklenmelidir.
Bölge doğal güzellikleri ile belki de dünyanın ender köşelerinden biridir. Bu özelliklerinden faydalanarak Turizimin geliştirilmesi imkanları araştırılmalıdır. Bir bölgede tek başına bir ilin kalkınmasından söz etmek doğru bir yaklaşım değildir. Kalkınma bölgesel ve daha geniş anlamda ülkesel boyutta olmalıdır. Bu sebeple Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kalkınmasını da altyapı olarak tümden ele almak gereklidir. Altyapı sorunlarının çözülmesi için tek başına sahil yolunun yapılmış olması yeterli değildir. Sahildeki yerleşimleri iç bölgelere bağlayacak dikey yol bağlantılarının yapılması da ticaretin canlandırılması açısından önemli görülmektedir.
Bölgenin top yekün kalkınması, Gürcistan ve Türki Cumhuriyetler ile yapılacak ticarete bağlı bulunmaktadır. Bu sebeple, yapılacak yatırımların söz konusu ülkelere ihracat yapma amacına yönelik olması önemli görülmektedir.
Bölgedeki deniz ve akarsu potansiyeli gerek su ürünleri üretimi, gerekse enerji üretimi yönüyle yeterince değerlendirilememiştir.
Mevcut potansiyelin değerlendirilmesinin bölge ekonomisine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu vesile ile halen bölgede çay hasadı ile uğraşan bütün dostlarıma selâm ve saygılarımı gönderiyorum.
Necdet Topçuoğlu
(19, Ağustos, 2023-Ankara)
Çay üretiminde dünyanın önde gelen ülkeleri olan Hindistan, Çin, Sri-Lanka, Kenya gibi ülkelerde yılın her mevsiminde çay hasadı yapılmakta olup, bir dekar araziden yılda 4 tona yakın yaş çay ürünü alınabilmektedir. Halbuki Türkiye’de aynı kalite de olmamakla birlikte dekardan ancak 900 kg yaş çay ürünü alınabilmektedir. Gayet tabidir ki bu düşük verim sebebiyle üretim maliyetimiz söz konusu bu ülkelerdeki üretim maliyetlerinden daha yüksek olmaktadır. Bu sebeple daha başlangıçta bu ülkelerle rekabet etme şansımızın olmadığı görülmektedir. Her şeye rağmen Türkiye, dünya çay üretiminde Hindistan, Çin, Sri-Lanka, Kenya ve Endonezya’dan sonra altıncı sırayı almaktadır.
Çay konusu bölgenin tek geçim kaynağı olması sebebiyle oldukça hassas bir konudur. Bu konuya girmeden önce bir temel kavram üzerinde anlaşmak gerekir. Bu da; çay ürünü ekonomik bir ürünmüdür? yoksa sosyal bir ürünümüdür? Ekonomik bir üründür görüşünü benimseyenlere göre, mademki ekonomik bir üründür o halde ekonomik olarak işletilmelidir denilmiştir. Bu düşünceden hareketle 1994 yılında çıkarılan 4046 sayılı kanun’un 35/a maddesi gereğince “Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü” (çay-kur) iktisadi devlet teşekkülü (İDT) statüsüne alınmıştır. 233 sayılı KHK gereğince kârlı ve verimli bir şekilde işletilmesi öngörülmüştür. Ancak sonuç beklendiği gibi olmamış, çay-kur o yıldan günümüze kadar her yıl bilançosunu giderek artan zararlarla kapatmıştır.
Diğer bir görüş, çay ürününün sosyal bir ürün olduğunu kabul eden görüştür. Buna göre; çay bölgesinde yaklaşık 780 bin dekar alanda yaklaşık 210 bin aile çay tarımı ile uğraşarak geçimini temin etmeye çalışmaktadır.
Ayrıca, gerek özel sektörde gerekse çay-kur’da çay işçisi olarak çalışan yaklaşık 20 bin kişi istihdam imkanı bularak geçimini sağlamaktadır. Doğrudan ve dolaylı olarak çay bölgesindeki bütün insanlar bu sektörden ekmek yemektedir. Bir an çay tarımının terk edildiğini düşünürsek, bölgedeki insanların birçoğu büyük kentlere göç ederek, o kentlerin varoşlarında bazı sosyal sorunların yaratılmasına sebep olacaklardır.
Bölge insanının bölgede tutulmasını sağlamak, sorunları yerinde çözmek için çay ürününü sosyal bir ürün olarak görmek ve değerlendirmek gerekir diyen bir görüş bulunmaktadır.
Çayın ve çay bölgesinde yaşayan insanların sorunlarının sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için izah etmeye çalıştığımız bu iki temel tercihten birinin yapılması gerekli görülmektedir.
Bölgede çay sanayi ağırlığını çay-kur’un taşıdığı bir yapılanma üzerine kurulmuştur. Ancak, 2023 yılı itibariyle kuru çay üreten yaklaşık 300 adet özel sektör işletmesinin bulunduğunu da söylemek mümkündür. Bölge’de çay-kur, başta Rize, Trabzon ve Artvin olmak üzere 46 adet yaş çay işleme fabrikası, 3 adet çay paketleme fabrikası, 9 adet pazarlama bölge müdürlüğü, ana tamir fabrikası ve çay araştırma enstitüsü şeklinde organize olmuştur.
Çay üreticisinin birçok sorunu bulunmakla birlikte iki temel sorunun çözümü büyük önem taşımaktadır.
Bölgedeki çay işletmeleri medeni kanunumuzdaki miras hükümleri sebebiyle gittikçe parçalanarak küçülmektedir. Bu sebeple mevcut çaylıklar üretici için geçim kaynağı olmaktan çıkmaktadır. Diğer taraftan ortalama bir ailenin geçinebilmesi için 10-15 dekar arasında bir çaylığa sahip olması gerekmektedir. Bu duruma göre toplam çay işletmelerinin ancak %10’u geçinebilecek arazi büyüklüğüne sahiptir.
Çaylıklar her geçen yıl veraset yoluyla parçalanmaya devam etmektedir. Mevcut çaylığı ile geçinemeyen aileler ya başka şehirlere göç etmekte ya da uğraşmaya değer bulmadığından çaylığını “yarıcı” ya vermektedir.
Çay işletmelerinin ekonomik büyüklüğünün korunması ve parçalanan işletmelerin ekonomik büyüklüğe kavuşturulması için gerekli tedbirlerin alınması önemli görülmektedir. Sorunun çözümü için dünyanın çeşitli ülkelerinde bizim bünyemize en uygun olanını seçip uygulamak mümkündür.
Temel sorunların ikincisi ise; çay plantasyonlarının başlangıçta değişik menşeyli tohumlarla tesis edilmesi genetik yapısı çok karışık olan çaylıkların meydana gelmesine neden olmuştur.
Söz konusu çaylıklar zaman içinde iyice dejenere olarak verimliliklerini kaybetmişlerdir.
Diğer taraftan makasla yapılan hasatlar sonucunda sürgün gözleri yok edildiğinden bitki daha da çok yozlaşıp çalılaşmaktadır. Bölgedeki mevcut çaylıkların büyük bir çoğunluğu belirtilen sebeple yozlaşarak verimliliklerini kaybetmiş durumdadır.
Çay tarımı gelişmiş olan ülkelerde, aynı ekolojik isteğe sahip, genetik yönden yüksek verimli çeşitler seçilerek çelikle tesisler kurulmakta olup, son derece homojen çay bahçeleri oluşturulmaktadır. Bu şekilde tekniğine uygun tesis edilen bahçelerde makas veya gelişmiş makinelerle hasat yapılarak maliyetinin düşürülmesi sağlanabilmektedir.
Oldukça zor ve masraflı olduğu bilinmesine rağmen Türkiye çaylıklarının kurtuluşu için bir program çerçevesinde çaylıkların genetik yönden yüksek verimli çeliklerle yenilenmesi önemli görülmektedir.
Çay sanayinin sorunlarına gelince; bu sorunları üç grupta toplamak mümkündür. Bunlar; hammaddeden kaynaklanan sorunlar, uygulanmakta olan teknolojiden kaynaklanan sorunlar ve işletmecilikten kaynaklanan sorunlardır.
Üretilen kuru çayın kalitesi, üretimde hammadde olarak kullanılan yaş yaprağın kalitesi ile doğrudan ilgilidir.
Türkiye’de yaş çay yaprağı üç sürgün döneminde hasat edilmektedir. Ancak yaprak kalitesi olarak sadece birinci sürgün döneminde hasat edilen yaş yaprağın kalitesi vasata yakın durumdadır. Diğer sürgün dönemlerinde yaprak kalitesi gittikçe kötüleşmektedir. Türk çayının hammaddesi olan yaş yaprakta selüloz oranı yüksek, su oranı düşük olduğundan bu durum kuru çayın kalitesine olumsuz olarak yansımaktadır.
Kuru çayda kalite değerlerini ekstrakt, volüm ve randıman olarak sıralamak mümkündür. Ekstrakt; çayda deme geçen madde miktarıdır. Türk çayının ekstrakt yönünden en yüksek olan 32 değeri, dünya çay standardının en alt değeri olarak bilinmektedir. Volüm ise birim ağırlıktaki kuru çayın hacmidir. Çay kalitesi düşük olduğundan Türk çayının volümü yüksektir. Bu sebeple, paketleme fabrikalarında yapılan harmanlarda 100 gr. ağırlığındaki pakete çayı sığdırabilmek için %14 oranında toz çay karıştırmak zorunludur. Kuru çaydaki toz çay oranının yüksekliği demlenen çayın bulanık görünmesine sebep olduğundan bir olumsuzluk göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Kuru çay üretiminde kullanılmakta olan teknoloji oldukça eskidir. Daha önceki yıllarda soldurma ve fermantasyon ünitelerindeki birçok iş insan gücü ile yapıldığından işçilik maliyetleri çok yüksek oluyordu. Ancak son yıllarda hemen hemen bütün fabrikalarda soldurma ve fermentasyon ünitelerinde otomasyona geçildiğinden önemli ölçüde iş gücü tasarrufu sağlanmıştır. Buna rağmen çalışmakta olan işçi sayısında bir azaltmaya gidilmemiştir. Fabrikaların donanımları gereği her fabrikada aynı kalitede homojen üretim yapılması mümkün değildir. Öncelikle kaliteli bir imalat için homojen bir ısı temini zorunludur. Yakıt sistemlerinin buna göre düzenlenmesi gerekli görülmektedir.
Teşekküle bağlı fabrikalar, yaş yaprak üretim sahasında dengeli ve üretime oranlı bir şekilde dağılım göstermemektedir. Fabrikaların birçoğu Rize il merkezine yakın yerlerde kurulmuştur. Bilindiği gibi mübaya edilen yaş çay yaprağı günlük işlenmek zorundadır. Bu nedenle kampanya döneminde kapasitesi az olan fabrikalardan ürün akışının fazla olması halinde diğer fabrikalara aktarma yapılmaktadır. Söz konusu aktarmalar maliyetlerin yükselmesine neden olmaktadır. Alım programlarının daha iyi yapılması halinde aktarmaların asgariye çekilmesi mümkün görülmektedir. Ayrıca teşekkülün aktarma külfetinden kurtulabilmesi için, aktarma alan fabrikalardaki kapasite fazlası fırın, soldurma, kıvırma ünitelerinin, fiziki mekanları uygun olan ve aktarma veren fabrikalara nakledilip, monte edilmesi önemli görülmektedir.
Çay sanayinin sorunları içinde en önemlisi ve çok boyutlu olanı işletmecilik sorunudur. Çay-Kur’un işletmecilikteki en önemli sorunlarını, kaynak yetersizliği, stoklar ve pazarlama olarak sıralamak mümkündür. Teşekkül yıllardan beri kaynak ihtiyacını ya yüksek faizle borçlanarak piyasadan, yada sermaye artışına giderek karşılamaya çalışmıştır. Bu sürdürülebilir bir durum değildir.
Çay sanayinde en fazla 6 ay üretim yapılmaktadır. Üretim yapılamayan sürelerde ise satış yoluyla stoklarda azalma olmakta, sonra da yeni üretimle stoklar yine artmaktadır. Stokların nakde dönüşmesi üretimden 6 ay sonra mümkün olmaktadır. Ancak üretim fazlalığı nedeniyle de stokların tamamının eritilmesi mümkün olmamaktadır.
Çay-Kur üretmiş olduğu çayların pazarlamasında ciddi sorunlar yaşamaktadır. Ancak satışların artırılması için gösterilen çabaların da sonuç vermediği görülmektedir. Çay bölgesinin sorunları elbette çaydan ibaret değildir. Bundan böyle bölgenin geçim kaynağı olarak sadece çay üretimini de göstermek mümkün değildir. Yıllardan beri uygulanmakta olan yanlış destekleme politikaları sebebiyle çay bitkisi narenciye ve kızılağaç alanlarını yok ederek genişlemeye devam etmiştir. Halbuki daha önceki yıllarda Rize İli satsuma türü mandarin üretimiyle tanınıyordu. Son yıllarda kivi üretimi etkili olmaya başlamıştır. Çayın alternatifi olan kızılağaç, kivi ve narenciye yetiştiriciliği desteklenmelidir.
Bölge doğal güzellikleri ile belki de dünyanın ender köşelerinden biridir. Bu özelliklerinden faydalanarak Turizimin geliştirilmesi imkanları araştırılmalıdır. Bir bölgede tek başına bir ilin kalkınmasından söz etmek doğru bir yaklaşım değildir. Kalkınma bölgesel ve daha geniş anlamda ülkesel boyutta olmalıdır. Bu sebeple Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kalkınmasını da altyapı olarak tümden ele almak gereklidir. Altyapı sorunlarının çözülmesi için tek başına sahil yolunun yapılmış olması yeterli değildir. Sahildeki yerleşimleri iç bölgelere bağlayacak dikey yol bağlantılarının yapılması da ticaretin canlandırılması açısından önemli görülmektedir.
Bölgenin top yekün kalkınması, Gürcistan ve Türki Cumhuriyetler ile yapılacak ticarete bağlı bulunmaktadır. Bu sebeple, yapılacak yatırımların söz konusu ülkelere ihracat yapma amacına yönelik olması önemli görülmektedir.
Bölgedeki deniz ve akarsu potansiyeli gerek su ürünleri üretimi, gerekse enerji üretimi yönüyle yeterince değerlendirilememiştir.
Mevcut potansiyelin değerlendirilmesinin bölge ekonomisine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Bu vesile ile halen bölgede çay hasadı ile uğraşan bütün dostlarıma selâm ve saygılarımı gönderiyorum.
Necdet Topçuoğlu
(19, Ağustos, 2023-Ankara)
FACEBOOK YORUMLAR